Kahvenin Konuk Olduğu Romanlar

Admin 14 Temmuz 2020 09:59

Kahvenin Konuk Olduğu Romanlar

Türk kahvesinin yanında en iyi ne gider, diye sorarsanız, sohbetten sonra akla ilk roman gelir. Damakta dağılan lezzetle çevrilen sayfalarla akan hikayelerin tadı hiçbir şeye değişilmez. Türk kahvesi nasıl ki romanı yanına eşlikçi olarak kabul ederse romanların içinde de kahveden eserler bulunur. İçinden kahve geçen roman satırlarını sizin için bir araya getirdik; Türk kahvenizden bir yudum alırken size eşlik etsinler diye…


"Sonra bir kahve iç ama herkesle kahve içilmez unutma. Sadece aşık olduğun insanla iç. Onu izlerken kahven soğusun, soğuk kahveyi sırf onun yüzünden sev."


Ahmet Batman, Soğuk Kahve


*


"Tüm insanlığa kahve ısmarlamak... Aklımdan geçen bu."


Murat Menteş, Dublörün Dilemması


*


"İkimiz de yaşlandık, bir kahve ister misin? Sen hala napoliten, ben biraz zapatista"


Onur Behramoğlu, Senden Öğrendiğim Şarkılar


*


"Kahve içememiştim, yine de hiç aç değildim. Acım her türlü açlığın ötesindeydi."


José Mauro De Vasconcelos, Şeker Portakalı


*


"Dünyada kahve olduğu sürece işler ne kadar kötü gidebilirdi ki?"


Cassandra Clare, Küller Şehri


*


"Sen bize oturacak yer bul, ben de kahvelerimizi alayım. Ne istiyorsun?"

"Sadece kahve. Koyu, ruhum gibi."


Cassandra Clare, Kemikler Şehri


*


"Her şeyden biraz kalır/ Diyor birileri, çoğulluk haklılıktır./ Kavanozda biraz kahve, kutuda biraz ekmek, insanda biraz acı."


Turgut Uyar, Kayayı Delen İncir


*


"Ama üzgünüm demek, çok boş bir şey. İnsan fincanından biraz kahve döktü mü (...) söyler bunu. Gerçek üzüntü, gerçek aşk kadar ender görülür."


Stephen King, Göz


*


"Çikolatanın yerini tuttuğunu söyleyemem ama galiba adam akıllı alıştım kahveye. İçmediğimde huzursuz oluyorum. Korkularım büyüyor."



Elif Şafak, Şehrin Aynaları


*


"Kahve çekirdeği gibi gözleri var, gerçekten de, güldüğü zaman çıtır çıtır ediyor, tıpkı kavrulan kahve gibi."


Stefan Zweig, Sabırsız Yürek


*

Sabahları oynadığımız bir oyunumuz vardı. Zevkle oynar, kurallarını bozmazdık. Sen tepsiyle gelinceye kadar ben “uyumak” zorundaydım. Canım, canım Nâzım, sevgilim, şekerim küçük, sevimli mucizeler yaratmayı öyle güzel becerirdin ki! Kum döşenmiş tavada, bakır cezvede koca bir fincan Türk kahvesi yapardın bana. Kendi yönteminle biraz şeker, biraz tuz katardın. Şiirlerini yazdığın ciddiyetle pişirirdin kahveyi. Kahvenin taştığı zamanlar da olurdu. Sen aldırmaz, tekrar, tekrar yapardın. Şiirler de öyle değil mi, her zaman bir oturuşta yazılmıyorlar. Sonra Rus işi allı güllü tepsiyi alayım derken düşürür, önce tüm evi şangırtılarla inletirdin. Ardından gömleğinin koluyla bir güzel parlattığın tepsiye fincanı koyar, kahveyi üfleye üfleye doldururdun. Sıra lezzetli bir şeyler bulmaya gelirdi. Buzdolabını açıp önünde çömelir başlardın aramaya. Bir parça beyaz ya da kaşar peynir keser, bir dilim sucuk alır, birkaç bisküvi çıkartır koyardın tabağa... Tabağın altına kendin için birkaç çikolatalı şekerleme sokuşturmayı ihmal etmezdin. Kapıya görkemli bir omuz atar gelirdin yanıma. Tören askeri gibi başucumda hiç hareket etmeden durup beklemeye başlardın. Kahvenin kokusuna uyanacağımı düşünürdün. Ben oyunu bozmaz, havayı koklamaya başlar, açardım gözlerimi. Gülümserdim sana, çok mutlu olurdun. Tepsiyi başucumdaki küçük masanın üstüne koyar, Türk usulü bağdaş kurup halıya otururdun. Uykulu, dağınık saçlı halimi seyretmeyi severdin. Bu sabah dakikalarında savunmasız, daha da candan gelirdim sana. Bu sabah dakikalarında, tıpkı uzakta kalan çocukluğumda annemin baktığı gibi bakardın bana. Bu sabah dakikalarında kafanı, zihninden hızla geçen düşüncelere uygun sallar ve hayretle: “Ne yaptım ben, ne yaptım?” diye yinelerdin. Bu sabah dakikalarında sık sık bana sorardın: “Herhalde baban olmamı isterdin, değil mi? Zaten yakışanı da bu olurdu!”


Vera Tulyakova Hikmet, Bahtiyar Ol Nazım


*


“Biraz sonra elindeki tepsiye yerleştirdiği incecik, zarflı fincanlarda nefis kokan, bol köpüklü iki kahveyle geldi. Birer küçük bardak su ve kahve fincanlarının yanına birer güllü lokum koymuştu. Tam eski İstanbul işi. Şu “cafe”lerin hiçbirinde bulunmazdı bu. İnsanlar niye bu güzel âdetleri bırakır da hazır kahve içerler diye bir kez daha merak ettim. Hem de tadı yabancı bir kahve.”


Zülfü Livaneli, Serenad


*


“...fakat sizden ses çıkmayınca mekanik bir biçimde Türk kahvesi diye yineledi, siz de evet dediniz.”


Julio Cortazar, Ayak İzlerinde Adımlar


GERİ